Her zaman başkasını, yavrularını düşünen cefakar ve garip anamın hatırasına
Çocukluğumun garip yazlarında, tozun toprağın arasında top koştururken,
Ve ya güneşli bir ilkbahar günü öğle yemeğine ıslıkla çağırırdın beni.
Yine ıslıkla çağır beni.
Eve koşardım,
Cumartesi ise babam işten gelmiş sofra kurulmuştur,
Pazar ise geç bir öğlen yemeğidir çağrıldığım.
Mutfakta kurulan sofrada yerim bellidir,
Ellerimi acele yıkar, otururum.
Pek fazla top oynamadım,
Kırcaova’da denk gelmezdi okul saatlerim arkadaşlarımla.
Hafta sonları ve yaz akşam üzerleri…
Hep ıslığınla bölünürdü oyunlarım.
Ama yine de sen çağır beni ıslıkla anne,
Hep çağır.
Gerçi gelemem artık ne o sofraya,
Ne de yanına..
Şimdi çok sevimli geliyor ıslık sesi,
Torununa anlattım geçen, anlayamadı.
Tek benim annem çağırırdı ıslıkla dedim.
Islık ne dedi anne.
Bilseydim böyle olacağını;
hiç gider miydim, acaba terk eder miydim ana kucağını?
Dizlerine yatmayı özlüyorum anne,
Islıkla çağırmanı,
Sevemediğim tarhana çorbasını,
Okul tatillerinde bir tepsi dolusu pasta yapmanı,
Yiyip hasta olmayı özlüyorum.
Özlüyorum seni anne!…
Ağlasam rahatlarım diyorum,
Yüreğim çırpınıyor, hayalimde beliriyorsun anne.
Sığındığım kalemdin benim,
Yalnızlığımı içime atıyorum.
Sensiz dünyam olmuyormuş anne.
Öksüz olunmuyormuş kırkından sonra,
Ama köksüz kalınıyormuş,
Seni şimdiden özledim anne!